Felaketler ne kadar engel olabilir ki devam etmek için hayata? Ve bıraktığı miras nedir kalanlara? İnsan ruhunun gücü alışır her şeye. Yeter ki sahip olunan değerler "şey"lerden ibaret olmasın.
EN BEĞENDİĞİM DİYALOG : Yönetmen ve yeni evli adam evin girişinde sohbet ederler. Karısının suladığı çiçekten akan sular yönetmenin üstüne gelir.
Adam : Kadın, bu beyefendiyi ıslattın. Yabancıları hiç saymadığımızı düşünecek.
Yönetmen : Enkaz altında kalan insanları düşünüyorum da, iki damla suyun bana zararı olmaz.
GÜLDÜREN KARE : Puya'nın yolculuk sırasında tuvalete gitmesi gerekir. Araba yol kenarına çekilir. Ayıp olan şey gizlenerek yapılmalıdır. Puya da devekuşu misali saklar kendini.
DÜŞÜNDÜRÜCÜ : Yönetmen Köker'e doğru ilerlerken yolda karşılaştığı, dünya kupasını izleyebilmek için anten ayarlamaya çalışan gençle konuşur. Yol tarifi aldıktan sonra;
Yönetmen : Bir şey sorabilir miyim? Depremin onca cana mal olduğu bu durumda siz maç izliyorsunuz?
Genç : Doğruyu söylemek gerekirse ben de yastayım. Ama ne yapabiliriz? Dünya kupası 4 yılda bir oluyor fakat deprem kırk yılda bir.
Yönetmen : Ve yaşam devam ediyor
BEĞENDİĞİM OYUNCU : Bilgi dolu Puya (Buba Bayour). Anlatmayı seviyor, iddiayı da öyle. Çekirge beslemek istediğinde, sıcak kola içtiğinde çocuk; çekirgelerin neden göç ettiğini anlatırken, depremde kızını kaybeden anneyi teselli ederken öğretmen oluveriyor. Öğrendiği şeyleri anlatırken tavrı öylesine keskinleşiyor ki duyduğu gururu hissediyorsunuz.
Bu kez biz soruyoruz ve filmin adını "Ahmet Nerede?" diye değiştiriyoruz.
ben yeni izliyorum abbas kiyarüstemi nin filmlerini..sırasıyla ..sakin sakin.ikidir sizin blog yazılarınızı okuyorum.Teşekkürler
YanıtlaSil