1 Ağustos 2012 Çarşamba

10 - TEN

İran'ın sıra dışı yönetmeni Abbas Kiarostami'den yine sıra dışı bir film daha.

Kadın olmak, aile, ebeveynlik, kimlik, sevgi, iletişim. Hepsine, bir arabanın konsolundan şahit olmak. Bu küçük alanda, farklı zaman dilimlerinde çekilmiş,10 ayrı bölümden oluşan bir film.

Tahran'ın sokaklarında araba kullanan bir kadın ve yolcuları. Bazen sürücü koltuğunda buluyoruz kendimizi bazen yolcu koltuğunda. Bazense sadece sesini duyduğumuz yolcuyu biz hayal ediyoruz. Diyaloglar öylesine samimi öylesine doğal ki, adeta 3. yolcu hissediyorsunuz kendinizi. Boşanmış bir kadının, bunu kabullenemeyen sorunlu oğlunun dışında da kaygıları vardır. Ama hep sakindir, sakin olma dürtüsü vardır. İran'da kadın olmaya ışık tutar bu film. Bir arkadaş, bir abla, yaşlı bir kadın ve bir de hayat kadını. Gerçekle kurgu arasında bize sunulan hikayeler.




EN ETKİLENDİĞİM DİYALOGLAR : Sürücümüz, gece yarısı bir hayat kadınını alır arabasına. Hayat kadını, erkek sandığı için mi biner arabaya yoksa kısa süreliğine de olsa kaçmak için mi bilinmez ama, ineceği zamana kadar geçen sürede kendini ve işini anlatır zorla da olsa.. Toplumsal değerlerin kirletilmemesindendir belki de, bu kadını sadece arabadan indiğinde sırtı dönük şekilde görürüz. Ve gecede kaybolup gidişini.

Hayat kadını : Çoğu karısına seni seviyorum demeyi başarıyor. Senin gibi zavallı eşler de buna inanıyor. (Kendisiyle birlikte olan evli erkekleri kastederek). Kocanın sana sadık kalıp, sadece seni sevdiğini mi sanıyorsun?



EN İLGİNÇ KARE  : Filmin doğallığından bahsetmiştim. Huysuz çocuk Amin'in aile içindeki yerinin, psikolojik durumunun abla ile tartışıldığı bu bölümde, kısa süreliğine yalnız başına arabada bekleyen abla,  sanki film içinde olduğunu, çekildiğini unutuyor gibi.








EN ETKİLENDİĞİM SAHNE : Kadın sever, kadın aldatılır, kadın terk edilir, kadın güçlü olmak zorundadır. Kolay mı kabullenmek? En zor kısmı da bunun zor olduğunu itiraf etmek. Terk edilmişlik varsa hayatının bir bölümünde, boğazı nasıl düğümlenir insanın, nasıl da gülümsemek zorunda hissedersin söyleyecek bir şeyin kalmadığında.

Kadınlardan oluşan bu filmde tek erkek kahraman, asi ve şımarık çocuğumuz Amin Maher. Bütün erkekleri temsil ettiği aşikar. Kadın veya anne olgusu, ona göre, yemek yapan bir varlıktan ibaret. Bu topraklarda, hatta bir çok yerde işte bu kadar kısıtlıdır kadınların hayatı. Bir arabanın içinde başlar ve biter hikaye. Bir yandan küçük, diğer yandan tüm dünyanın sığacağı kadar geniş.





1 yorum: