6 Ağustos 2012 Pazartesi

Söğüt Ağacı - Beed-e Majnoon- The Willow Tree

"Hiçbir nankörlük kalbimizi, yardım etmek için cürümler işlediğimiz insanların nankörlüğü kadar yaralamaz". "O kahrolası insan, ne nankör şey".

Gözün perdeleri kalkınca masumiyet de kalkar mı ortadan? İnsan zalim olmayı seçer mi, kendisine sunulan ikinci hayatta? Beden mi sevilir yoksa ruh mu? Sorular, Majid Majidi'nin bu filminde cevaplara dönüşecek.


8 yaşında görme yetisini kaybeden Yusuf, 46 yaşında edebiyat profesörüdür. Allah'a, her gün tekrar görmek için dua ve aslında farkında olduğu bazı şanslar içinse şükür eder. Onun dünyadaki cenneti, okudukları- yazdıklarından oluşan kütüphanesinin olduğu, en büyük yardımcıları karısı Rüya ve küçük kızı Meryem ile yaşadığı evinden ibarettir. Karısını "Bir de meleklerin yalnızca cennette olduklarını söylerlerdi" diye tanımlar. Bir gün Paris'te tekrar görme umudu doğar ve Yusuf geçirdiği ameliyat sonrası tekrar görmeye başlar. Ya sonrası? Dualar gerçek olmuştur olmasına da, açılan gözün karşısında, kör bir hayalperestlik baskın çıkar. Karısı artık bir melek değildir onun gözünde! Ve lütuf, nankörlüğe dönüşür...

EN ETKİLENDİĞİM DİYALOG : Yusuf, Paris'te tedavi gördüğü hastanede Murtaza ile tanışır (Hala Murtaza'nın hayali olduğunu düşünmekteyim). Murtaza'nın, kafasındaki şarapnel sebebi ile kör olma riski vardır. Hastanede aralarında güzel bir bağ kurulmuştur. Yusuf, filmin son sahnelerinde her bir dökümanı yaktıktan sonra küllerin arasından Murtaza'nın mektubunu bulur.

Murtaza : Bana görebilmenin ne demek olduğunu söyle, ben de sana körlüğün ne olduğunu söyleyeyim. Şu an hiçbir şey göremiyor olsam da, geçmişte birçok harika şey görmüştüm.
           ....Ne zamandır görebiliyorsun? Tatmin olabildin mi?


EN İLGİNÇ KARE : Yusuf'un ameliyat sonrası gözleri bantlıdır. Sabretmek ne zor yeni bir hayata. Dayanamaz çıkarır Yusuf bandajları ve atar kendini koridora. Gözleri açılmış biri değil de akıl hastanesinde zapt edilemeyen bir deli gibi. Filmin içeriğinin aksine bu sahne beni biraz ürküttü.




ETKİLEYİCİ BİR SAHNE : Tüm öğrencileri sınıftan çıkmışken, Yusuf alyansını yere düşürür. Yüzüğün yerde çıkardığı sesi takip ederek bulmaya çalışır. Kapının küçük penceresinden onu izleyen eşi yine yardımına koşacaktır ama gücü asla eline almadan. Yüzüğü bulabilmesi için Yusuf'a doğru iter.


EN BEĞENDİĞİM OYUNCULAR : Yan rollere duyduğum sempatiyi bu kez başrol oyuncusuna duymak zorundayım. Parviz Parastui filmi öylesine yaşatmış ki, körlüğü değil kör duyguları da aktarmış. Soluk alışında bile usta oyunculuğunu fark edebiliyorsunuz.

"Ben Yusuf. Yarattığın bütün güzelliklerden mahrum olup asla şikayet etmeyen kişi"



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder