29 Temmuz 2012 Pazar

Safer e Ghandehar- The Sun Behind the Moon- Kandahar (Ayın Ardındaki Güneş)


İran'ın en değerli yönetmenlerinden biri olan  Mohsen Makhmalbaf'ın filmi Kandahar/Ayın Radındaki Güneş'le kurguyla karışık gerçek bir hikayeye yolculuk yapıyoruz.

Savaş, kardeşlik, çaresizlik, tutsaklık. Yetmese de bu kelimeler özet için, daha fazlasına gönül el vermiyor savaş başlı başına bir dramken.



"Her zaman Afgan kadınlarının koyulduğu hapishanelerden kaçtım. Ama bugün bu hapishanelerin hepsinde tutukluyum. Sadece senin için kardeşim"... Taliban döneminde Kanada'ya göç eden Nafas,  Afganistan'da kalan kardeşinden aldığı bir mektup sonrası yola çıkar. Mektup önemlidir çünkü savaş nedeniyle umudunu kaybeden kardeş, güneş tutulması ile birlikte intihar edeceğini söyler. Afganistan sınırına vardığında Güneş tutulmasına sadece 3 gün kalmıştır ve Nafas'ı, Kandahar'a gitmek için uzun, zorlu bir yolculuk beklemektedir. Nafas kardeşini zamanında kurtarabilecek midir?



Bana göre filmin en çekici yanlarından bir tanesi, Nafas'ın etkileyici ses tonundan dinlediğimiz yorumları, bir diğeri ise çekim kalitesi. İşin ironisi mi ya da bunu ben mi hissettim bilemiyorum ama bazı sahnelerdeki renklerin canlılığı göz alıcı.

EN ETKİLENDİĞİM DİYALOGLAR  : Nafas, bir kampta karşılaştığı Amerikalı doktorla kısa bir yolculuk yapar. Yolculuk sona erip de ayrılma vakti geldiğinde konuşurlar.

Doktor   : Senin için ne yapabilirim?
Nafas     : Bilmiyorum.Belki kardeşim için bir şeyler söyleyebilirsiniz. Hayat veya umut hakkında.
Doktor   : Umut hakkında mı? Umut mu? Herkesin yaşamak için bir nedene ihtiyacı vardır. Zor zamanlarda.. Bu neden, umuttur.Tabi bu soyut bir fikir. Susuz olan biri için bu, su bulma umududur. Aç olan için ekmek. Yalnız olan içinse sevgidir. Çarşaflar altında olan biri için de bu, bir gün başkaları tarafından görülme umududur.

EN ETKİLEYİCİ SAHNELER : Filmin başında, helikopter içinden aşağıda bulunan kampta bir grup adamın koştuğunu ve gökyüzüne baktığını görüyoruz. İlerleyen sahnelerde kampın içinden bu adamların koşmasına tanık oluyoruz.








Peki bu, koltuk değnekleri ile koşan adamlar nereye bakıyor? Savaş sırasında bacağını kaybedenler, daha önce doktorlar tarafından sipariş verilen ve kısıtlı sayıda gönderilen protez bacakların, helikopterden paraşütle atılmasıyla birlikte yakalama çabası için koşuyorlar.

EN İLGİNÇ KARELER  : Dini inançlar ve yasalar gereği erkek bir doktorun kadın hastayı görmesi yasak Bu nedenle çarşaf arkasından muayeneler gerçekleşiyor. Doktorun Nafas'ı muayene edişi, ilk ilginç karemiz.
Diğer bir karemiz ise, bacakları olmayan karısı için protez bacak almaya gelen adamın, bu protez üzerinde karısının düğün ayakkabılarını denemesi.

Son karemiz, Nafas'ın yolculuğunun bir bölümünde yolda karşılaştıkları adam. Kolunu kaybeden bu adamın, omzunda annesine götüreceği protez bacakları taşıması.

Savaşın farklı bir yüzü mü diyelim yoksa gerçek yüzü mü bu tanıklığını ettiğimiz görüntülere? Kadına verilen değer zaten bir hiçken savaşla birlikte daha da yok oluyor. Yukarıda bahsettiğim ironik sahne ise BURKA giyen kadınların filme renk katmasıydı. 


Kandahar için bir torpil geçebilirim ve bunda da bir sakınca görmüyorum. İran filmleri için güzel bir başlangıç olabilir. Etkisinde en çok kaldığım filmdir. Umarım 85 dakikanın sonunda aynı etkiyi sizde de bırakır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder